Teknoloji Kadar Hatıralar da Sarsıyor: Black Mirror Geri Döndü
Antoloji formatındaki diziler için her yeni bölüm, izleyicinin yeniden kazanılması gereken bir sınav gibidir. Black Mirror, bu zorluğun üstesinden yedi sezondur başarıyla geliyor. Charlie Brooker’ın dijital çağ alegorilerinden oluşan serisi, bu sezonuyla birlikte belki de en insani ve duygusal anlatımını sunuyor.
- sezonda ilk kez bir bölüme devam hikayesi getiren Brooker, hayranların favorilerinden biri olan USS Callister evrenine geri dönüyor. Ancak “USS Callister: Into Infinity” adlı bu final bölümü, diğer beş orijinal hikayeye kıyasla en az heyecan uyandıranı olarak değerlendiriliyor.
Common People: Aşk, Teknoloji ve Prekarite
Sezonun açılış bölümü Common People, başrollerinde Chris O’Dowd ve Rashida Jones‘u buluşturuyor. Maddi sıkıntılarla boğuşan bir çiftin, kadının beyninin bir bulut sistemine aktarılmasıyla başlayan dramatik süreci konu alıyor.
Teknolojik çözümün yüksek ücretli aboneliklerle gelmesi ve sözleşme şartlarının sürekli değiştirilmesi, izleyiciye modern çağın tüketim çılgınlığını ve güvencesizliğini sert biçimde yansıtıyor.
Hotel Reverie: AI ile Romantizm
Issa Rae’in başrolünde olduğu “Hotel Reverie”, yapay zekâ destekli film teknolojisini konu alıyor. Bu teknolojide aktörün avatarı, klasik bir siyah-beyaz aşk filmine entegre ediliyor.
Bölüm, The Truman Show ve Doctor Who havası taşırken, karakterlerin yapay bile olsa izleyiciler üzerinde nasıl gerçek duygular yarattığına dikkat çekiyor.
Eulogy: Giamatti ile Nostaljik Bir Yolculuk
Paul Giamatti’nin etkileyici performansıyla öne çıkan Eulogy, eski fotoğraflar aracılığıyla geçmişe yolculuk yapan bir adamın, kaçırdığı aşkı yeniden keşfetmesini konu alıyor.
Teknoloji bu kez sadece arka planda duruyor; esas mesele insanın kendi geçmişiyle yüzleşmesi. Mektuplar, kasetler ve kutular dolusu hatıra, izleyiciyi gözyaşına boğabilecek kadar sade ve güçlü.
Bête Noire: Kaotik Bir Psikolojik Gerilim
Siena Kelly ve Rosy McEwen’in başrolleri paylaştığı Bête Noire, ofis içi gerilimin ustalıkla işlendiği bir psikolojik dram. Yeni gelen Verity’nin tehlikeli biri olduğunu fark eden Maria’nın, kimseyi ikna edememesi ve sonunda kendisinin “sorunlu çalışan” ilan edilmesi, gündelik hayatın görünmez kabuslarına dikkat çekiyor.
Finali ise Brooker’ın karanlık mizahını sevenler için tam anlamıyla “kahkaha değil, kahkaha atmalık” türden.
Plaything: Harika Başlayıp Boşa Düşen Tek Bölüm
Peter Capaldi’nin başrolünde olduğu Plaything, harika bir ilk yarı sunmasına rağmen sonunu getiremeyen tek bölüm olarak dikkat çekiyor. DNA üzerinden yapılan sorgular ve tuhaf bir sorgu odasında geçen hikâye, iyi bir fikir sunmasına rağmen konuyu geliştiremeden kapanıyor.
Antolojinin doğası gereği, zayıf bir halka tüm sezonu etkilemiyor. Özellikle diğer bölümlerin gücü, dizinin 7. sezonunu izlemeye değer kılıyor.
Black Mirror Daha Yumuşak Ama Hâlâ Şeytani
Bu sezon Black Mirror, teknolojinin korkutucu etkilerinden çok insan ilişkilerine, hatıralara ve duygusal bağlara odaklanıyor. Ancak Charlie Brooker’ın o karanlık ve absürt mizahı hâlâ yerli yerinde.
Dizi, geçmiş sezonlara kıyasla daha yumuşak, daha derin, ama hâlâ rahatsız edici. Ve bu denge, Black Mirror’ın hâlâ neden çağın en iyi dizilerinden biri olduğunu kanıtlıyor.