Nia DaCosta’dan 1950’lerde Geçen Cesur Bir “Hedda” Yorumu
Henrik Ibsen’in klasik oyunu “Hedda Gabler”, Nia DaCosta’nın elinde 1950’lerin İngiltere’sinde geçen görkemli bir melodrama dönüşüyor. Yönetmen, Downton Abbey’i andıran aristokratik atmosferle, ırk ve cinsiyet temalarını iç içe geçirerek, absürd ama büyüleyici bir yeniden yorum ortaya koyuyor.
“Candyman” Yönetmeninden Egzotik Bir Melodram
2021’deki hiciv yüklü korku filmi Candyman ile tanınan DaCosta, bu kez duygusal yoğunluğu yüksek, “tılsımlı derecede saçma” olarak tanımlanabilecek bir filmle karşımızda. Ibsen’in orijinal metni, Chekhov’un “ilk perdede silah görünüyorsa son perdede patlar” kuralı ile harmanlanıyor. Sonuç: arzu, suçluluk ve toplumsal hiyerarşinin çarpıştığı bir sahne.
1950’lerin İngiltere’sinde Yeni Bir Hedda
Film, Ibsen’in Norveç’inden çıkarak 1950’lerin İngiliz taşrasındaki bir malikâneye taşınıyor. Bu değişim, filmin tonunu da dönüştürüyor: kod-Britanyalı aksanlar, gösterişli balolar ve hizmetli sınıfının alaycı gözlemleri. Özellikle Kathryn Hunter, alt sınıftan “Mrs Patmore” benzeri Bertie rolüyle dikkat çekiyor; aristokrat efendilerine acımasız bir mizahla meydan okuyor.
Tessa Thompson: Baştan Çıkarıcı Bir Hedda
Tessa Thompson, filmde duygusal olarak özgür ama manipülatif bir Hedda olarak karşımıza çıkıyor. Karakter, statü ve güvenlik için soylu ama silik akademisyen George Tesman (Tom Bateman) ile evleniyor. Ancak kısa sürede lüks evin borç batağında olduğunu öğreniyoruz. Tesman’ın kurtuluşu, boşalan profesörlük kadrosuna atanmasına bağlı.
Eileen Lövborg’un Gelişi: Aşk, Rekabet ve İhanet
Hedda’nın dengesini bozan, eski sevgilisi Eileen Lövborg (Nina Hoss)’un ortaya çıkması. Akademik bir deha olan Eileen, aynı profesörlüğe adaydır. Hedda’nın onu sarhoş edip itibarsızlaştırmak mı yoksa bastırılmış arzularını yeniden uyandırmak mı istediği belirsizdir. Bu ikili gerilim, filmin Dionysosvari bir taşkınlık ve şiddet atmosferine dönüşmesine neden olur.
“Hopper Daha Fazla, Gabler Daha Az”
Filmde, Eileen’in “kaybolan el yazması” etrafında dönen gizemler, romantik entrikalar ve toplumsal çeşitliliğe dair alt metinler yer alıyor. Ancak Bridgerton’dan farklı olarak, filmde ırksal kimlik görmezden gelinmiyor — aksine açıkça konuşuluyor. Bradshaw’a göre, “Hedda, daha çok Edward Hopper tablolarının yalnızlığını, Ibsen’in teatral trajedisinden ödünç alarak gösteriyor.”
Gösterişli, Kaotik ve Tutkulu
DaCosta’nın “Hedda”sı, aşırılıklardan beslenen, yer yer grotesk, ama görsel olarak büyüleyici bir film. 1950’lerin Britanyası’nın yapay görkemi altında, arzu, hüsran ve sınıfsal gerginlik iç içe geçiyor. Bu yönüyle “Hedda”, klasik tiyatronun sınırlarını kıran, hem feminist hem de sosyolojik bir okuma sunuyor.

