Küresel Ekonomi Dönüm Noktasında: Resesyon mu, Büyüme mi?

Dünya ekonomisi, 2025 yılına jeopolitik gerilimler, yüksek enflasyon ve küresel ticaret savaşlarının gölgesinde girdi. ABD, Çin ve Avrupa merkezli gelişmeler küresel piyasaları şekillendirirken, merkez bankalarının para politikaları ve enerji krizinin etkileri her geçen gün daha belirgin hale geliyor.

Son dönemde ABD’de faiz artırımları, Avrupa’da durgunluk riski, Çin’de yavaşlayan büyüme ve jeopolitik belirsizlikler, dünya ekonomisini yeniden şekillendiren başlıca unsurlar olarak öne çıkıyor. Bu karmaşık ekonomik ortamda kriz senaryoları ve fırsatların dengesi büyük önem taşıyor.

ABD: Enflasyonla Mücadele ve Resesyon Riski

ABD ekonomisi, enflasyon ve resesyon arasında sıkışmış durumda. Fed, art arda yaptığı faiz artırımlarıyla enflasyonu kontrol altına almaya çalışsa da bu durum, ekonomide büyümeyi yavaşlattı ve resesyon riski endişelerini artırdı.

Fed Başkanı Jerome Powell, faiz kararlarını ekonomideki verilere göre şekillendireceklerini vurgularken, piyasalar özellikle yılın ikinci yarısında faiz indirimi beklentisine girdi. Ancak bu beklentiler, Fed’in enflasyonu tamamen dizginlemeden faizleri gevşetmeyeceği mesajıyla zayıflamış durumda.

ABD’nin enerji politikaları ve ticaret savaşları da küresel ekonomide dalgalanmalar yaratıyor. Donald Trump’ın tarife kararları, küresel ticaretin akışını yeniden şekillendirme potansiyeline sahip. Bu durum, özellikle enerji ve teknoloji sektörlerinde belirsizlikleri artırıyor.

Avrupa: Enerji Krizi ve Durgunluk Tehlikesi

Euro Bölgesi, yüksek enerji fiyatları ve artan enflasyon nedeniyle ciddi bir ekonomik daralma riski ile karşı karşıya. Avrupa Merkez Bankası (ECB) faiz artışlarıyla enflasyonu kontrol altına almaya çalışsa da ekonomik büyüme neredeyse durmuş durumda.

Almanya gibi sanayi devleri, enerji maliyetlerindeki artış nedeniyle üretim kapasitesini düşürmek zorunda kalırken, İngiltere’de enflasyon, çift haneli rakamlarda seyretmeye devam ediyor. Bu koşullar, Avrupa’da stagflasyon senaryolarını gündeme getiriyor.

Öte yandan, yeşil enerji dönüşümü ve Avrupa Yeşil Mutabakatı, kıtada yeni fırsatlar yaratabilir. Ancak bu geçişin maliyeti, kısa vadede büyüme üzerinde baskı oluşturmaya devam edecek.

Çin: Büyüme Hız Kaybediyor

Çin ekonomisi, pandemi sonrası toparlanma sürecinde zayıflayan iç talep ve gayrimenkul krizleri nedeniyle büyüme hızını kaybediyor. Çin Merkez Bankası, ekonomik toparlanmayı desteklemek amacıyla para politikasını gevşetmeye devam ediyor.

Ancak küresel talepteki azalma ve ABD-Çin ticaret gerilimi, Çin’in ihracat odaklı büyüme modelini zorlaştırıyor. Teknoloji sektöründeki kısıtlamalar ve Çin’deki finansal riskler, küresel piyasaları etkileyebilecek potansiyel kriz unsurları olarak dikkat çekiyor.

Küresel Enerji Krizi ve Emtia Piyasaları

Enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar, dünya ekonomisinin temel belirleyicilerinden biri olmaya devam ediyor. Brent petrol, jeopolitik riskler ve arz-talep dengesi nedeniyle dalgalı bir seyir izliyor.

Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı, doğal gaz fiyatlarını yükseltirken, bu durum Avrupa’daki enerji krizini derinleştirdi. Yenilenebilir enerji yatırımları hız kazansa da kısa vadede bu kriz, büyüme üzerinde baskı yaratmaya devam edecek.

Emtia piyasaları, enerji kriziyle paralel olarak hareket ediyor. Altın ve gümüş, jeopolitik riskler arttığında güvenli liman olarak değerlendiriliyor. Tarım ürünleri ve endüstriyel metaller, tedarik zincirindeki kesintilerden etkileniyor.

Yükselen Piyasalar ve Türkiye

Yükselen piyasa ekonomileri, küresel para politikalarındaki sıkılaşmadan en fazla etkilenen gruplar arasında. Döviz likiditesi sorunları, bu ekonomilerde borçlanma maliyetlerini artırırken, büyüme hızlarını düşürüyor.

Türkiye ekonomisi ise enflasyon ve yüksek faiz oranları arasında denge kurmaya çalışıyor. Konut fiyat endeksi, işsizlik oranı ve tüketici güven endeksi gibi veriler, piyasanın genel görünümünü yakından takip etmeye devam ediyor.