Sivil Toplum Örgütlerinden İklim Kanunu Tepkisi: “Bu Bir Ticaret Yasası”
Türkiye’nin ilk İklim Kanunu, emisyon ticareti düzenlemesine odaklanıyor ancak iklim adaleti ve fosil yakıtlardan çıkış konusunda somut adımlar içermiyor.
Türkiye, Ekim 2021’de Paris Anlaşması’nı onaylayarak ve 2053 için net sıfır emisyon hedefi belirleyerek iklim değişikliğiyle mücadelede yeni bir sürece girdi. Ancak 20 Şubat’ta TBMM’ye sunulan ve 26 Şubat’ta Çevre Komisyonu’nda kabul edilen İklim Kanunu Teklifi, birçok çevreci örgüte göre sadece emisyon ticaretini düzenlemekten öteye gitmiyor.
Sivil Toplumdan Büyük Tepki: “İklim Adaleti Yok”
TEMA Vakfı, Mekanda Adalet Derneği ve Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) gibi kurumlara göre, kanun teklifinde ciddi eksiklikler var:
- Mutlak sera gazı azaltımı hedefi içermiyor. Türkiye’nin emisyonlarını bugünden itibaren azaltmasına yönelik herhangi bir taahhüt bulunmuyor.
- 2053 net sıfır hedefine yönelik ara hedefler net değil. Emisyon azaltım süreci konusunda somut bir çerçeve sunulmuyor.
- Fosil yakıtlardan çıkış planı yok. Kömür gibi ana kirlilik kaynaklarına dair net bir aşama kaydetme stratejisi belirlenmiyor.
- İklim adaleti ve adil geçiş kavramları kanunda yer alsa da nasıl uygulanacağına dair mekanizmalar tanımlanmamış.
- Emisyon ticareti gelirleri özel sektörde yeşil dönüşüme ve Ar-Ge yatırımlarına aktarılırken, iklim krizinden etkilenen topluluklar için bir bütçe ayrılmıyor.
Asıl Amaç: Avrupa’ya Ödenecek Vergiyi Önlemek mi?
Mekanda Adalet Derneği uzmanları Hülya Çeşmeci Cengiz ve Yağız Eren Abanus, bu teklifin asıl amacının Avrupa Birliği’nin 2026’da uygulamaya koyacağı Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na (SKDM) uyum sağlamak olduğunu belirtiyor.
“AB, sınırları içinde karbon salımına dayalı üretimleri vergilendiriyor. Türkiye de ihracatçılarının bu vergiyi AB’ye değil, kendisine ödemesi için Emisyon Ticaret Sistemi’ni (ETS) kurmak istiyor.”
Ancak Türkiye’nin 2038’e kadar emisyonları artırmayı hedefleyen Ulusal Katkı Beyanı ile mevcut sistem çelişiyor. ETS’nin nasıl işleyeceği konusunda net bir plan yok.
“Fidan Dikerek Emisyonları Telafi Etmek Mümkün Değil”
SEFiA ve Mekanda Adalet Derneği’ne göre, kanun teklifinde öne sürülen ‘denkleştirme’ yöntemleri şeffaflıktan uzak.
- Sanayiciler, emisyon azaltmak yerine fidan dikme gibi sembolik adımlarla ceza ödemekten kaçınabilir.
- Denkleştirme mekanizmalarının sıkı denetim altında olması ve şeffaf süreçlerle yürütülmesi gerekiyor.
Sivil Toplumdan Alternatif Teklif: “Halkın İklim Kanunu”
Ekoloji Birliği ve İklim Adaleti Koalisyonu, kanun teklifine tepki olarak 115 kuruma ulaşan bir imza kampanyası başlattı. Talepleri net:
- Doğa ve toplum öncelikli olmalı, sermaye odaklı düzenlemelerden kaçınılmalı.
- Kömür ve fosil yakıtlardan çıkış için net bir takvim açıklanmalı.
- İşçi hakları korunmalı, adil geçiş planı oluşturulmalı.
- İklim adaleti perspektifiyle hazırlanmalı, en kırılgan gruplar desteklenmeli.
- Kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelli bireyler için sosyal destek mekanizmaları geliştirilmeli.
- Halk sağlığı ve temiz hava hakkı güvence altına alınmalı.
- Ekosistem bazlı planlama yaklaşımı benimsenmeli.
- Türkiye’nin iklim değişikliğine uyum politikaları açıkça belirlenmeli.
- Halkın katılımına açık ve hesap verebilir bir kanun olmalı.
- İklim suçlarına karşı etkili denetim ve yaptırımlar içermeli.
“Türkiye’nin İklim Politikası Gerçekçi Değil”
TEMA Vakfı’ndan Eylem Tuncaelli, Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı’nın yetersiz olduğunu belirterek şu yorumu yapıyor:
“2053 net sıfır hedefi belirlenmiş olsa da somut bir adım yok. Üstelik Türkiye, 2030’a kadar emisyonlarını %33 artırmayı hedefliyor. Bu, küresel sıcaklık artışını 1.5°C’de tutmak için yeterli değil.”
Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz, Türkiye’nin kömürden çıkış stratejisi geliştirmesi gerektiğini vurguluyor.
“Türkiye’de elektrik üretiminden kaynaklanan emisyonların %20’si kömürden geliyor. Planlı bir çıkış stratejisi ile emisyonlar ciddi ölçüde azaltılabilir.”
Ancak Türkiye’nin mevcut politikası, 2038’e kadar emisyonları artırmayı öngörüyor. Bu, küresel sıcaklık artışını 4°C üzerine çıkarabilecek riskler barındırıyor.