The Economist: “Dünya Amerika’yı Kıskanıyor”
The Economist’in son analizinde, ABD ekonomisinin güçlü ve sürdürülebilir bir büyüme sergilediği, hatta diğer büyük sanayi ülkelerinin “tozunu attığı” ifade ediliyor. Ülkenin küresel ekonomik arenada sergilediği bu üstün performans, Amerika’yı dünya ekonomisinde önde gelen bir güç olarak konumlandırıyor. Ancak bu başarının ardında coğrafyanın sunduğu avantajlardan güçlü finansal piyasalara kadar birçok faktör bulunuyor.
Amerikan ekonomisi, 1990’lardan bu yana birçok kriz ve zorlukla karşı karşıya kaldı: dot-com balonu, küresel mali kriz, Covid-19 salgını ve son olarak yüksek enflasyon. Ancak her defasında Amerika, bu darbelerden hızlı bir şekilde toparlanarak güçlü bir büyüme ivmesi yakaladı. Diğer gelişmiş ekonomilere kıyasla Amerika, güçlü bir büyüme sürecinde yoluna devam ediyor.
Ekonomik Verimlilikteki Fark: Mississippi’den Almanya’ya Ücret Karşılaştırması
Amerika’nın bu ekonomik üstünlüğü, yalnızca büyük şehirlerde değil, ülkenin en yoksul eyaletlerinde bile kendini gösteriyor. Mississippi gibi eyaletlerdeki ortalama ücretler bile Almanya, İngiltere ve Kanada gibi ülkelerin ortalama ücretlerinden daha yüksek seviyelerde. Bu durum, Amerikan ekonomisinin geniş çaplı ve sürdürülebilir büyümesinin bir göstergesi olarak kabul ediliyor.
Amerikalılar, daha yüksek bir kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasılaya sahip. ABD, kişi başına ekonomik hasılada Batı Avrupa ve Kanada’dan %40, Japonya’dan ise %60 daha ileride. Bu da ABD’nin, diğer gelişmiş ekonomilerle arasındaki farkı giderek açtığını gösteriyor.
Coğrafyanın Avantajları ve Ekonomik Yapı
Amerika’nın ekonomik başarısının ardında, geniş coğrafyasının sunduğu avantajlar da önemli bir rol oynuyor. Amerika, dev bir tüketici pazarına sahip yarı kıtasal bir ekonomi olarak ölçek avantajından yararlanıyor. California‘da geliştirilen bir fikir ya da Michigan‘da üretilen bir ürün, hızla ülkenin diğer eyaletlerine yayılabiliyor. Bu büyüklük ve entegrasyon avantajı, Amerika’yı benzerlerinden farklı kılıyor.
Ayrıca Amerika’nın geniş işgücü piyasası, çalışanların daha iyi ücretli işlere geçiş yapmasına ve daha üretken sektörlere kaymasına olanak tanıyor. Göçmen işgücü ise Amerika’nın ekonomik büyümesine katkı sağlayan bir diğer önemli faktör. Güney sınırından gelen göçmenler, istikrarlı bir işgücü artışı sağlıyor ve zorlu işlerin doldurulmasına yardımcı oluyor.
Son 20 yılda hidrokarbon çıkarma tekniklerinde yaşanan ilerlemeler, Amerika’yı dünyanın en büyük petrol ve gaz üreticisi haline getirdi. Bu enerji bağımsızlığı, Amerika’nın küresel ekonomideki pozisyonunu güçlendiriyor.
Finansal Piyasalarda Derinlik ve Yenilikçilik
Amerika’nın ekonomik gücünü korumasını sağlayan en önemli unsurlardan biri, derin ve entegre finansal piyasalara sahip olması. Girişim sermayesi bulma imkanları, yeni kurulan şirketlerin büyümesini kolaylaştırıyor. Özellikle teknoloji şirketleri, Amerika’nın ekonomik büyümesine büyük katkı sağlıyor. Apple, Amazon, Google ve Microsoft gibi şirketler, küresel piyasalarda hâkim durumda ve Amerika’nın ekonomik başarısının birer simgesi.
Dünyanın rezerv para birimi olarak doların kullanılması da Amerika’ya büyük bir avantaj sağlıyor. Küresel ticaretin dolara dayalı olması, Amerikan işletmeleri için daha sorunsuz bir ticaret süreci sağlıyor.
Akut Sorunlar: Yaşam Kalitesi ve Toplumsal Eşitsizlik
Amerika, ekonomik anlamda rakiplerini geride bıraksa da halkının yaşam kalitesi açısından benzer bir başarı göstermiyor. Ortalama yaşam süresi, Batı Avrupa ortalamasının üç yıl altında. Bu fark, obezite, opioid bağımlılığı, silah şiddeti ve trafik kazaları gibi toplumsal sorunlardan kaynaklanıyor. Üstelik, 1980’lerde bu fark neredeyse yokken, bugün Amerika bu alanda ciddi bir sorun yaşıyor.
Yaşlı Amerikalılar da yaşam beklentisi açısından zor durumda. 2023 itibarıyla ortalama 60 yaşındaki bir Amerikalının 24 yıl daha yaşaması bekleniyor. Ancak bu, Avrupa’daki akranlarından daha kısa bir süre.
Üst Gelir Grubu ve Gelir Dağılımı
Amerikan ekonomisi, zenginlik açısından üst sınıfa büyük bir değer sunuyor olsa da gelir dağılımı konusundaki eşitsizlik, tartışmaları beraberinde getiriyor. Üst gelir grubunun, toplam gelirden büyük bir pay aldığı yönündeki yaygın inanış her ne kadar abartılı olsa da eşitsizliğin toplum üzerindeki etkisi göz ardı edilemez. Apple ve Amazon gibi teknoloji devlerinin piyasa üzerindeki hâkimiyeti, günlük hayata inanılmaz bir değer sunmalarına rağmen dikkatle izlenmeli ve gerektiğinde sınırlanmalı.
Siyasi Kutuplaşma: Ekonomik Büyüme İçin Tehdit
Amerika, ekonomik anlamda güçlü bir performans sergilese de siyasi kutuplaşma, bu başarıyı tehdit eden en önemli unsurlardan biri olarak öne çıkıyor. Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti arasındaki kutuplaşma, ülkedeki siyasi ortamı giderek daha zehirli hale getiriyor. İki ana parti, ekonomik pastayı büyütmek yerine kendi destekçilerini korumaya yönelik politikalara odaklanıyor.
Son yıllarda siyasi kutuplaşma, ekonomik büyümeyi baltalayacak politikaların gündeme gelmesine neden oluyor. Örneğin, Donald Trump ve Kamala Harris, her iki aday da vergi ve harcamalar konusunda popülist vaatlerde bulunuyor. Ancak her iki adayın da yüksek bütçe açığını dizginlemek için bir planı yok. Bu durum, uzun vadede ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilir.
Trump’ın Politikalarının Ekonomiye Etkisi
Trump, Amerikan ekonomisi için daha büyük bir risk teşkil ediyor. İthalata yıkıcı gümrük vergileri uygulama ve göçmenleri sınır dışı etme gibi politikaları, ekonomiyi olumsuz etkileyebilir. Merkez Bankası ve hukukun üstünlüğüne karşı duyduğu güvensizlik ise yatırımcıları tedirgin edebilir. Eğer bu kurumların bağımsızlığı zedelenirse, Amerika’nın yetenekli iş gücü ve sermaye çekme kabiliyeti ciddi şekilde zarar görebilir.
Amerika’nın Ekonomik Başarısı Sürdürülebilir mi?
Amerika’nın bugüne kadarki ekonomik başarısı, birçok ülke tarafından kıskanılıyor. Ancak bu başarı, siyasi kutuplaşmanın artmasıyla birlikte risk altına girebilir. Ekonomik büyüme, korunması gereken bir armağan olarak kabul edilmelidir. Amerika, bu döngüyü sürdürebilirse, küresel ekonomideki liderliğini koruyabilir. Ancak politikacıların yapacağı her hata, ülkeyi ekonomik gerilemeye bir adım daha yaklaştırabilir.
Gelecekte Amerika’nın ekonomik hakimiyetinin sürdürülebilir olup olmayacağı, siyasi iklimdeki gelişmelere bağlı olarak şekillenecek. Bugün Amerika’nın nefes kesici ekonomisi kendini koruyabilir mi? Bu sorunun yanıtı, siyasi liderlerin ülkenin ekonomik çıkarlarını koruma konusundaki kararlılığına bağlı.