Manastırdan Kulüplere: Osel Hita Torres’in İnanılmaz Hayat Dönüşümü
Osel Hita Torres, Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama tarafından bir Budist rahip olan Lama Yeshe‘nin reenkarnasyonu olarak tanındığında henüz çocuktu. Ancak onun hayatı, Budizm ile sınırlı kalmadı; sonunda kendini İbiza’da parti organizatörlüğü yaparken buldu. Bu beklenmedik yolculuk, Osel’in ruhani bir arayıştan gerçek dünyada özgürlüğünü bulma sürecine kadar uzanıyor.
Osel’in Doğumu ve Lama Yeshe’nin Reenkarnasyonu Olduğunun İlan Edilmesi
Osel Hita, 1985 yılında İspanyol bir hippi çiftin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesi, Tibetli karizmatik Budist rahip Lama Yeshe ile tanıştıktan sonra Budizmi benimsemişti. Lama Yeshe, 1970’lerde Batı dünyasında Budizmi yayan ilk isimlerden biri olarak biliniyordu. Osel’in ailesi, Lama Yeshe’yi “guruları” olarak kabul etti ve onun öğretilerini yakından takip etmeye başladı.
Ancak, Lama Yeshe, Osel’in doğumundan önce hayatını kaybetmişti. Tibet Budizmi’nde, büyük ustaların, Budizmi yayma görevlerini sürdürebilmeleri için reenkarnasyon yoluyla geri döndüklerine inanılır. Lama Yeshe’nin öğrencisi olan Lama Zopa, ustasının Batı’da yeniden dünyaya geleceğine dair rüyalar görmeye başlamıştı. Bu rüyaların ışığında, İspanya‘da, henüz 14 aylık olan Osel Hita Torres‘i tanıdığında, onun ustasının ruhunu taşıdığına inandı.
Osel, daha sadece bebekken Hindistan’a götürüldü ve çeşitli sınavlardan geçirildi. Tibet Budizmi‘nin geleneksel sınavlarına göre, bir çocuğun reenkarnasyon olup olmadığını anlamak için önüne eski ustaya ait eşyalar konur. Osel’in, bu eşyalar arasında Lama Yeshe’ye ait olanları doğru bir şekilde seçmesi, onun reenkarnasyon olduğuna inanılmasını güçlendirdi. Sonrasında Osel, Dalai Lama ile tanıştırıldı ve Dalai Lama, Osel’in Lama Yeshe’nin yeniden doğmuş hali olduğunu resmen onayladı.
Hindistan’da Manastır Hayatı ve Yalnızlık
Bu büyük keşfin ardından Osel, henüz çocuk yaşta Hindistan’daki bir manastıra yerleştirildi. Sera Jey Manastırı‘nda aldığı eğitim, onu gelecekte büyük bir Budist lider yapmaya hazırlıyordu. Ancak, manastır hayatı, küçük Osel için oldukça zorlayıcıydı. Ailesinden ayrı yaşayan Osel, yalnızlık çekiyor ve rahiplerin sürekli değişen varlığına alışmaya çalışıyordu.
Manastırda, günleri eğitim ve meditasyonla geçerken, çocukluğunun getirdiği doğal oyun isteği de baskılanıyordu. Diğer çocuklar, ona Lama Yeshe’nin reenkarnasyonu olarak saygı gösteriyor ve bu durum Osel’in diğerleriyle normal bir ilişki kurmasını engelliyordu. Manastır kurallarına göre müzik dinlemek, oyun oynamak ve televizyon izlemek gibi aktiviteler “dikkat dağıtıcı” olarak kabul ediliyordu. Osel, bu baskı dolu ortamda kendini ifade edebilmek için yasaklı Batı müziği albümleri gibi kaçak eşyalar edinmeye başladı.
Ziyaretçiler ona Linkin Park, Limp Bizkit gibi grupların müziklerini içeren CD’ler getiriyor ve Osel, bu müziklerle bir tür kaçış buluyordu. Özellikle Tracy Chapman‘ın kasetleri ve Estopa gibi İspanyol grupların plakları, onun dünyayla olan bağıydı. Müziğin anlamını kavraması biraz zaman aldıysa da, şarkılarda hissettiği “anlaşılmama” duygusuyla kendini özdeşleştirdi.
İsyan ve Batı Eğitimine Geçiş
Manastırda geçen yılların ardından, Osel büyüdükçe isyan etmeye başladı. 16 yaşına geldiğinde, manastıra gizlice bilgisayar, gitar ve boks torbası gibi eşyalar sokmuştu. Bu eşyalar, ona dış dünyayla bir bağ sunuyor ve onun Batı’ya olan özlemini güçlendiriyordu. Osel, bir noktada, Budist rahip olarak yetiştirilmesine rağmen, Batılı bir eğitim alması gerektiğine ikna oldu. Manastırdaki yetkilileri, iki aylığına İspanya’ya gidip bir lisede eğitim görmek için ikna etti. Burada adını Nicolas olarak değiştirdi ve kimliğini gizledi.
İspanya’daki okulu ise Osel için tam bir kültür şokuydu. Tibet’te öğrendiği aileye ve öğretmenlere saygı anlayışı burada yerini saygısızlığa bırakmıştı. Zorbalığa maruz kalmasına rağmen Osel, bu durumu anlamakta zorlandı ve diğer çocukların onu sevdiğini düşünmeye başladı. Zorbalığın ne olduğuna dair hiçbir fikri yoktu ve yalnızca insanlarla iletişim kurduğu için mutlu hissediyordu.
İbiza’ya Dönüş ve Özgürlük
Osel, 18 yaşına geldiğinde manastır hayatını tamamen geride bırakmaya karar verdi. İspanya’ya dönerek, hayatın özgürce tadını çıkarmaya başladı. İbiza’daki ilk deneyimleri, bir nüdist plaj ve gece kulübü ziyaretleri olsa da, bu ortamlar onun için büyük bir kültür şokuna neden oldu. Ancak zamanla İbiza’nın yaşam tarzına uyum sağladı ve kendi partilerini düzenlemeye başladı. Trans müzik partileri organize ederek, tamamen farklı bir hayatın içine girdi.
Sinema Eğitimi ve Kendi Yolunu Bulma
Manastırdan ayrıldıktan sonra Osel, Kanada ve Madrid‘de sinema eğitimi aldı. Bu süreçte, farklı deneyimler yaşadı, birçok ülkeyi gezdi ve farklı insanlarla tanıştı. Hayatının bu döneminde çeşitli maceralara atılan Osel, bir dönem sokaklarda bile yaşadı. Ancak bu zorlu deneyimler bile onu gerçek anlamda özgürlüğe daha da yaklaştırdı. 32 yaşında baba olan Osel, bu deneyimin hayatını tamamen değiştirdiğini belirtti. Baba olarak oğluna daha iyi bir hayat sunmak ve onunla güçlü bir ilişki kurmak, Osel için önemli bir dönüm noktası oldu.
Kendi Kimliğini Bulma
Osel, uzun yıllar boyunca Lama Yeshe’nin reenkarnasyonu olduğuna inanmak istemedi. Lama Yeshe’nin öğretilerini ve kitaplarını okumaktan kaçındı çünkü kendi kimliğini bulmak istiyordu. Ancak sonunda Lama Yeshe’nin otobiyografisini incelediğinde, aralarındaki ruhsal bağlantıyı hissetti. Bugün, Lama Yeshe ile arasında kesintisiz bir zihinsel akış olduğunu kabul eden Osel, dünyadaki Dharma merkezlerine konuşmalar veriyor ve Budist inzivalar düzenliyor. Fakat bu kez, tamamen kendi kimliğiyle ve kendi seçimiyle.
Kaynak: BBC