38 Londres Sokağı: Pinochet ve Eski Bir Nazinin Gölgesinde Kayıp Adalet

Philippe Sands, 38 Londres Street’te Pinochet ve eski bir Nazinin işlediği insanlık suçlarının izini sürüyor. Gerçekler nihayet açığa çıkıyor.

Dünya çapında ses getiren üçlemesinin finalinde, insan hakları avukatı ve yazar Philippe Sands, bu kez Şili’de bir Nazi subayının izini sürüyor. 38 Londres Street adlı eser, sadece bir tarih kitabı değil; aynı zamanda bir adalet arayışı, etik sorgulama ve kişisel bir yüzleşme metni.

Sands, ilk kitabı East West Street’te Nazi işgalindeki Lviv kentinin trajedisini ve buradan doğan soykırım ve insanlığa karşı suçlar kavramlarını anlatmıştı. Ardından gelen The Ratline ise Nazi subayı Otto von Wachter’in Güney Amerika’ya kaçış hikayesini konu edinmişti. Şimdi ise gözler, Şili’de yıllarca saklanan bir başka Nazi’ye, Walther Rauff’a çevriliyor.

Walther Rauff ve Pinochet Rejiminin Karanlık İttifakı

Kitap, Rauff’un İtalya’dan kaçarak önce Suriye‘ye, ardından Ekvador ve nihayet Şili‘ye uzanan kaçış rotasını izliyor. Rauff’un geçmişi sıradan bir Nazi subayından çok daha karanlık; mobil gaz odalarının geliştirilmesinde rol almış ve 90 binden fazla Yahudi’nin ölümünden doğrudan sorumlu.

Şili’de, dönemin genç subayı Augusto Pinochet ile yolları kesişiyor. İkili arasında gelişen dostluk, Pinochet’nin 1973’te darbe ile iktidarı ele geçirmesiyle birlikte, Rauff’un DINA (Şili gizli polis teşkilatı) içinde bir figür olarak öne çıkmasına zemin hazırlıyor. Sands, bu ilişkinin Pinochet rejiminin işkence ve infaz politikalarıyla nasıl iç içe geçtiğini, 38 Londres Street binası üzerinden mercek altına alıyor.

38 Londres Street: Bir İşkence Merkezi

Sands’in kitabına adını veren 38 Londres Street, bir zamanlar Şili Sosyalist Partisi’nin merkeziyken, Pinochet’nin diktatörlüğü döneminde DINA’nın işkencehanesine dönüştürüldü. Kitap boyunca, bu binanın duvarlarında saklı kalan belgeler, kayıp tanıklar ve suskun şahitlerle dolu bir labirent gibi karşımıza çıkıyor. Rauff’un burada doğrudan görev alıp almadığı sorusu, kitap boyunca cevabı aranan ana sorulardan biri.

Sands’in Tarzı: Canavarlaştırmadan Hesaplaşmak

Yazar, ne Pinochet’yi ne de Rauff’u karikatürize ederek şeytanlaştırıyor. Aksine, insani özellikler taşıyan ve günlük yaşamlarında sıradan gibi görünen bu kişilerin nasıl böylesine büyük suçlar işlediğini sorguluyor. Onların insani yönlerini göstermek, suçlarını hafifletmek yerine, vahşetlerinin daha da ürpertici görünmesine yol açıyor.

Londra’daki Unutulmaz Dava: Pinochet Yargılanıyor

Kitabın önemli bölümlerinden biri ise 1998 yılında Pinochet’nin Londra’da bir İspanyol mahkemesinin talebiyle tutuklanması süreci. Philippe Sands, bu davada bizzat savcılık tarafında yer almış ve insan hakları savunucusu kimliğiyle aktif rol oynamıştı. Yasal ve diplomatik pazarlıkların detaylarıyla aktarıldığı bu bölüm, adaletin hem ne kadar çetin hem de ne kadar tartışmalı bir yolculuk olduğunu gösteriyor.

Kişisel Bağ ve Anlatının Gücü

Sands’in motivasyonu sadece bir hukukçu merakı değil; Rauff’un, yazarın ailesinden birini büyük ihtimalle öldürmüş olması ve eşinin uzaktan akrabası olan Carmelo Soria’nın da Pinochet rejiminde vahşice katledilmiş olması, hikayeyi daha da derinleştiriyor. Ancak yazar, duygusal ajitasyon yapmaktan özenle kaçınıyor ve olayları belgeler, tanıklıklar ve tarihsel verilerle soğukkanlı bir şekilde sunuyor.

Bir Nazinin Patagonya’daki Son Yılları

Sürgünde bile dokunulmazlığını koruyan Rauff, Patagonya’nın ücra bir köşesinde yengeç konservesi fabrikasında yöneticilik yaparak yaşamını sürdürdü. Hakkında açılan iade davalarından sıyrıldı ve Batı Almanya’ya bile geçici olarak dönebildi. Üstelik yıllarca bölge halkı arasında “zararsız” bir yaşlı adam olarak tanındı.

Yargılanmadan Ama Asla Unutulmadan

Kitap, bir kez daha gösteriyor ki; Rauff ve Pinochet gibi figürler, adalet önünden kaçsalar da gerçeklerden kaçamıyor. Sands’in titiz çalışması ve yıllarca süren takibi sayesinde, bu karanlık geçmiş bugün hâlâ tartışılmaya devam ediyor.

web sitesi uygulama / geliştirme: