1 Trilyon Dolarlık Sessiz İşgal: Çin, Gelişmekte Olan Ülkeleri Nasıl Bağımlı Hale Getirdi?

Çin, gelişmekte olan ülkelere 1 trilyon doların üzerinde kredi vererek küresel nüfuzunu artırırken, ABD’de dev projelere 200 milyar dolar finansman sağladı.

Küresel ekonomik dengeler yeniden şekillenirken, Çin dünya sahnesindeki etkisini giderek daha görünür kılıyor. Yoksul ve gelişmekte olan ülkelerde yol, liman, demiryolu, enerji altyapısı gibi projeleri finanse ederek 1 trilyon doları aşkın kredi dağıtan Pekin, yalnızca altyapı yatırımlarıyla değil, aynı zamanda borç diplomasisiyle de küresel ağırlığını artırıyor. Bununla birlikte Çin, şaşırtıcı biçimde ABD’deki dev şirketlere de 200 milyar dolar finansman sağlayarak Batı ekonomilerinin kritik sektörlerinde görünmez bir güç hâline geldi.

AidData tarafından yayımlanan geniş kapsamlı bir araştırma, Çin’in son 25 yılda dünyaya 2,2 trilyon dolarlık kredi ve hibe aktardığını ortaya koyuyor. Bu rakam, Pekin’in küresel finans arenasındaki etkisinin daha önce düşünülenin çok üzerinde olduğunu gösteriyor.

Afrika’dan Güney Amerika’ya: 1 Trilyon Dolarlık Altyapı Diplomasisi

Çin, özellikle Afrika, Güney Amerika ve Orta Asya gibi Batılı ülkelerin uzun süre “stratejik öncelik” olarak görmediği bölgelere dev altyapı finansmanı sağladı. Bu yatırımlar çerçevesinde yollar, limanlar, enerji santralleri, su hatları ve demiryolları inşa edildi. Pekin yönetimi bu projeleri, hem ekonomik ilişkileri güçlendiren bir araç hem de siyasi nüfuzu artıran bir kaldıraç olarak değerlendiriyor.

Araştırma verilerine göre Çin, yalnızca büyük projeleri finanse etmekle kalmadı; aynı zamanda bu projelerin çoğunu Çinli devlet şirketlerine ihale ederek kendi şirketlerine dev bir ekonomik ekosistem yarattı. Bu durum, bazı ülkelerde borç yüklerinin ağırlaşmasına, kimi projelerde ise teknik ve mali sorunların ortaya çıkmasına yol açtı.

ABD Çin’den 200 Milyar Dolar Finansman Aldı

AidData’nın bulgularından en dikkat çekeni, Çin’in son 20 yılda ABD şirketlerine 200 milyar dolar finansman sağlamış olması. Bu finansman, boru hatları, veri merkezleri, havaalanı terminalleri gibi kritik altyapı projelerine ve Tesla, Amazon, Disney, Boeing gibi dev şirketlere aktarıldı.

Çinli bankaların ABD’deki kurumsal finansmana bu denli yoğun şekilde dahil olması, Washington’da jeopolitik alarm zillerinin çalmasına yol açtı. 2017’den itibaren ABD’de Çin yatırımlarına yönelik denetimler sıkılaştırıldı; yarı iletkenler, robotik, biyoteknoloji gibi stratejik sektörlerdeki Çin kaynaklı satın almalar ciddi şekilde sınırlandırıldı.

Çin 25 Yılda 2,2 Trilyon Dolar Dağıttı

AidData araştırmasının başyazarı Brad Parks, Çin’in 2000 yılından bu yana uluslararası finans sisteminde merkezi bir aktör hâline geldiğini belirtiyor. Verilere göre ülkenin kamuya ait kuruluşları ve politika bankaları, son 25 yılda toplam 2,2 trilyon dolarlık finansman sağladı.

Bu finansman ağının önemli bir bölümünü acil durum kredileri, büyük altyapı fonlamaları ve şirket satın almaları oluşturuyor. Çin’in ABD Hazine tahvillerindeki 730 milyar dolarlık varlığı ise bu rakamlara dahil değil.

Pekin’in finans stratejisi, yalnızca ekonomik ilişkileri güçlendirmekle kalmıyor; aynı zamanda küresel tedarik zincirlerinde kritik noktalara hâkim olmayı hedefliyor. Nexperia satın alımı gibi tartışmalı anlaşmalar, Batı’da Çin’in teknoloji alanında artan etkisine yönelik endişeleri daha da artırıyor.

Bir Kuşak Bir Yol: Çin’in Küresel Etki Alanı Büyüyor

Çin’in dış kredi politikasının en geniş kapsamlı hamlesi, Bir Kuşak Bir Yol (BRI) girişimi oldu. 2013’ten sonra hız kazanan bu dev program kapsamında Çin, gelişmekte olan ülkelere 1 trilyon dolardan fazla altyapı kredisi sağladı.

BRI, Batı’nın uzun süre göz ardı ettiği coğrafyalarda Çin’in ekonomik ve siyasi nüfuzunu dramatik biçimde artırdı. Pekin, bu kredilerle yalnızca yeni altyapılar inşa etmedi; aynı zamanda limanlardan demiryollarına, enerji hatlarından madenlere kadar kritik stratejik noktalarda etki alanını genişletti.

Eleştirmenlere göre bu program, birçok ülkede karşılanamayacak ölçüde borç yükü yaratırken, Çin şirketlerine de milyonlarca dolarlık ihale ayrıcalıkları sağladı. Ancak bu strateji, Pekin’in küresel politika arenasında güçlü bir pozisyon elde etmesinin önünü açtı.

Çin’in Finansmanı Artık Zengin Ülkelere Yöneliyor

Araştırmanın ortaya koyduğu önemli bir bulgu da Çin’in son yıllarda kredi politikasında yön değişikliğine gitmiş olması. Yoksul ülkelere verilen krediler azalırken, Çin artık Avustralya, Birleşik Krallık ve diğer yüksek gelirli ülkelere daha fazla finansman sağlıyor. AidData’ya göre Çin, şu anda gelişmiş ülkelere gelişmekte olan dünyaya verdiği kadar, yani 1 trilyon dolar, kredi veriyor.

Bu kredilerin çoğu hükümetlere ve çok uluslu şirketlere sağlanan yüksek limitli ticari finansmanlardan oluşuyor. Kritik mineraller, yarı iletkenler, altyapı ve yüksek teknoloji gibi stratejik sektörlere yapılan bu yatırımlar, Çin’in küresel ekonomideki ağırlığını daha da artırıyor.

ABD–Çin Rekabetinin Finans Cephesi: Satın Almalar ve Engellemeler

Çin’in ABD’deki finansman faaliyetleri, Lattice Semiconductor gibi stratejik şirketlerin satın alınmasından LNG projelerine kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor. Ancak Washington, özellikle Donald Trump döneminde Çinli fonların hassas sektörlere erişimini büyük ölçüde sınırladı. Bu nedenle Çin’in ABD’deki birçok satın alma girişimi engellendi veya sıkı denetime tabi tutuldu.

Çinli şirketlerin satın alma girişimleri, ulusal güvenlik çerçevesinde inceleniyor ve teknoloji alanındaki rekabetin bir parçası olarak değerlendiriliyor.